2 Şubat 2011 Çarşamba

CHP, İLKELİ SOL BİRLİK ve HALKIN İKTİDARI

Ülkemizin, anayasal, sosyal, ekonomik, çevresel, etnik, inançsal ve bunun gibi bir dizi ciddi sorunları var.. İşsizler, esnaflar, çiftçiler, gençler, akademisyenler, sağlıkçılar, hukukçular, kadınlar, cumartesi anneleri, herkes dertli ; hasılı Ülke, bir sorunlar yumağına dönüşmüş durumdadır. Kürt ve Aleviler de her dem meydanlarda

Öte yandan, adete Cumhuriyetle hesaplaşan, kuvvetler ayrılığı ilkesini, kuvvetler birliğine dönüştürerek, demokrasiyi askıya almaya çalışan bir AKP hükümeti var karşımızda. Başta dinsel değerler olmak üzere, her kavramı ve tüm değer yargılarını siyasete alet eden bir AKP. Demokrasi adına, demokratik rejimi; hukukun üstünlüğü adına, yargıyı terkisine alan, kuvvetler ayrılığı ilkesini yok sayan bir iktidar.

Yakın zamanda, önce Kürt açılımı diyen ; daha sonra, bölgede ne kadar seçilmiş belediye başkanı ve aydın varsa tutuklatan, naylon kelepçeler taktırarak teşhir eden bir AKP.

Alevi açılımı ve göstermelik çalıştaylar… Hemen arkasından; yargıda dişi tırnağıyla hak ettiği makama gelmiş alevi kökenli yargıçları ağzına alarak, değerli bir adalet eski bakanını diline dolayarak, onları hedef gösteren bir başbakan.

Yani bir yalan senaryosu. Bu yalanan senaryoya takılıp giden, neo- liberaller, 2.cumhuriyetçiler, sözde aydınlar… Bir de “ Yeterli değil ama, EVET “ çiler. AKP ‘nin gerçek yüzünü herkes gömüş olmalı artık.

Türkiye’ nin tüm sorunlarına, ama tüm sorunlarına evrensel bir gözlükle bakarak, analiz edersek; karşımıza şu gerçek çıkmaktadır: Türkiye ‘nin bunca sorunlarını çözecek ve ülkeyi düze çıkaracak tek siyasal partinin, ancak bir SOL parti olabileceğidir.

Barış, Eşitlik, Sosyal Adalet, İnsan Hakları, Çevrenin Korunması, Sürdürülebilir Kalkınma, Adalet ve Hukukun Üstünlüğü, Özgür Birey, Çoğulcu ve Katılımcı Demokrasi, Azınlık Haklarına Saygı, Halkların Kardeşliği, Dayanışma ve Hoşgörü, Emeğin önceliği ve bütünlüğü, gibi evrensel ilkeleri ön çıkaran Çağdaş Sosyal-demokrat bir partiye gereksinim duyulduğu bir gerçektir.

Ancak, bu sorunların öncelikli olanı, ÇOĞULCU VE KATILIMCI DEMOKRASİ ‘ nin ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ‘ nün bir an önce inşası olduğu bir gerçektir. Bu Ülke ‘ nin, tüm yurttaşlarının, toplumsal kurumlarının ve tüm sınıfsal katmanların ortak kaygısı ve ortak paydası DEMOKRASİ değil midir ?

Diğer taraftan, Ülke ‘nin temel sorunlarının çözümünde, ana aktörlerinin başında CHP ‘nin olduğunu, tüm sosyal ve siyasal çevreler kabul etmektedir. CHP, ister evrensel bakılsın, ister ülkesel bakılsın bir büyük tarihi yükümlülük ile karşı karşıyadır.

CHP, bu tarihi sorumluluğunun yeterince farkında mıdır ?

CHP, öncelikli olarak Parti Programı ‘ nda ön gördüğü hususların içini ve içeriğini zenginleştirerek ve seçime giderken, gerçek sosyal demokrat kadrolarla seçmenin karşısına çıkmalıdır. Bazılarının iddia ettiği üzere; hafif sağa kaymasına veya bazı sağ kadrolarla yola çıkmasına hiçbir gereksinimi yoktur.

Bu noktada CHP, kendi siyasal müttefiklerini/yoldaşlarını iyi analiz etmeli ve HALKIN İKTİDARI binasını; bu, su basmanı üzerine tesis etmelidir. CHP ‘ nin yatay ve dikey büyümesi, kendi tabanına ve kadrolarına sahip olmasıyla olasıdır. CHP, kendi tabanına egemen olabildiği oranda büyür ve oylarını çoğaltabilir.

O halde, CHP ‘nin doğal tabanı ve müttefikleri kimlerden oluşmaktadır ?

Başta sosyal-demokratlar, sosyalistler, komünistler ilericiler, çevreciler, laikçiler, yurtseverler, Kemalistler, demokratlar, feministler, küreselleşme karşıtları ve diğerleri, şeklinde özetlenebilir. Geniş bir yelpazede yer alan bireyler ve onların siyasal, demokratik ve mesleki örgütleri…

Başka bir deyişle, emeği kutsal sayan ve ezilenden yana tavır alan, katılımcı / çoğulcu ve eşitlikçi demokrasiyi talep eden; siyasal partiler, demokratik kitle kuruluşları, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, esnaf kuruluşları, üretici birlikleri, gençlik örgütleri, kadın örgütleri, çeşitli sivil toplum inisiyatif grupları, bilim çevreleri, Kürt dernekleri, Alevi ve Bektaşi kuruluşları, çeşitli kültürel dernekler ve diğerleri CHP ‘nin doğal müttefikleridir.

KENDİ SOL KİMLİĞİYLE GÜVEN VEREN CHP, SAĞ’DAN DA OY ALIR

CHP, cumhuriyetçi/aydınlanmacı ve sol kökleri üzerinde bir büyük şahlanışa geçebilir. Oylarını hedeflediği yüzdeye de taşıyabilir. Hatta, dinci / ırkçı sağın dışında kalan ve DP geleneğinden gelen, sağ görüşü savunan çevreler bile, bu seçim döneminde CHP ‘ ye oy vermeye hazır gibiler. Yeter ki CHP kendi öz kimliğiyle ortaya çıksın ve tüm Ülke ‘ ye; program içeriğiyle ve milletvekili adayları ile güven verebilsin.

CHP öncelikli olarak, bu doğal müttefiklere kulak vermeli, söylem ve eylemiyle onları kendi saflarına almalıdır. Arada kalan ve sayıları azımsanmayacak kararsız oyları veya sandığa gitmekten imtina eden seçmen oylarını CHP ‘ye kazandıracak güçler de bu demokratik ve siyasal müttefik / muhalefet grupları olacaktır. 1970 öncesini ve 1977 seçimlerini anımsayalım…Sandıklara sahip çıkamayan bir parti hiçbir zaman seçim kazanamaz.

Ancak, bu kesimlerin katkıları ve oyları da “ cepte keklik “ değildir. Durup dururken, bu gurupları, seçim çalışmalarının birer gönüllüsü olarak sahaya katmak da mümkün değildir. İlkeli bir duruşa, ilkeli bir birlikteliğe ve heyecana gereksinim olduğu ortadadır.

Yani CHP, kendi programında işaret ettiği üzere; ÇAĞDAŞ BİR SOSYAL-DEMOKRAT parti olarak, Ülke ‘ nin tüm sorunlarını çözmeye aday olduğunu; söylem, eylem ve kadrolarıyla ortaya koymalıdır.

CHP ‘nin sağ söylemlerle veya sağ kadro takviyeleriyle oylarını artıramayacağı ve bu yöntemle iktidar olamayacağı ortadadır. Durup dururken kan uyuşmazlığı yaratmanın gereği de yoktur. Aslında CHP, seçime giderken kendi kadrosuna katabileceği ve solda yer ala gelen; yığınla yönetici, teknokrat, bürokrat, bilim adamı ve iş adamı vardır.

CHP, kendi iktidarını HALKIN İKTİDARI olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlamasıyla, kendisinden beklenen ÇAĞDAŞ SOL bir parti olarak, tüm toplum katmanlarını kucaklayarak, Ülke ‘ nin tüm sorunlarını çözmeye aday olduğunun ve bunun sözünü vermektedir.

Kemal KILIÇDAROĞLU ‘nun kurultay konuşmasını anımsayalım. 41 ana başlık altında KILIÇDAROĞLU, CHP ‘ nin temel hedeflerini özetlemişti. CHP, Ülkeyi yönetmeye hazır görünmektedir.

Ya Halkımız ne durumda ?

Seçmen olarak değil sadece. Sorumlu bir birey, bu coğrafyayı ve bu coğrafyada yaşayan tüm insanları seven bir yurttaş olarak; yükümlülüğünün farkında mı ?

Ülke ‘ nin bir yol ayrımına getirildiğinin yeterince farkında mı, halkımız ?

Bence geniş halk yığınları bunun farkında ve Ülkesi adına kaygılı. Kürt ve Aleviler, bu hükümet ve AKP tarafından nasıl istismar edildiklerinin farkındalar elbette. Bu seçimde, muhtemelen AKP ‘ye bunun hesabı da sorulacaktır. Özellikle metropollerdeki bu oyların, bu defa CHP ‘ ye, KILIÇDAROĞLU ‘na verilmesi sürpriz sayılmamalıdır.

CHP dışında kalan ve sol yelpazede yer alan; DSP, TİP, ÖDP, EDP, TKP, EMEP, DSİP, TSİP gibi partiler de partisel çıkarları bir yana bırakarak; antiemperyalist ve antifaşist bir çizgide, halkların kardeşliği, emekten ve ezilenden yana bir seçim platformunu inşa etmelidirler. Bu seçimde, İLKELİ BİR DURUŞU ve BULUŞMAYI gerçekleştirmelidirler. Yarın çok geç olmadan..

Bu bakımdan herkes, CHP ‘ye bir büyük kredi açmalıdır. CHP ‘ nin tek başına HALKIN İKTİDARINI kurması için çalışmalı, oy vermeli ve verdirilmelidir.

CHP, internet (http://www.chp.org.tr/ ) ortamı başta olmak üzere, tüm kanallarını halkın eleştiri ve katkılarına açmış durumdadır. Her türlü eleştiri, katkı ve beklentinler doğrudan veya dolaylı CHP yönetimine iletilmelidirler. Bu iletişim ve diyalog kanallarının açılmasında CHP MYK ‘ sına, yani Genel Başkan Yardımcılarına da büyük görevler düşmektedir.

Çağdaş Sosyal-demokrat partiler, çoğulculuk ve katılımcılık ilkelerinin de bir gereği olarak, toplumun örgütlü kesimiyle bir kan akımı içinde olmalıdır. Bu kan akımı, fikirsel veya kadro bağlamında olabilir ve olmalıdır.

Örneğin; CHP milletvekili adaylarının saptanmasında önseçim yöntemleriyle birlikte; halkın, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odaları, sendikalar ve diğer demokratik muhalefet gruplarının eğilim ve önerilerini de dikkate alacağını söylemektedir. Bu, olumlu bir yaklaşımdır. Mutlaka bu köprü yaşama geçirilmelidir.

Gün birlik günüdür. CHP ‘ nin önderliğinde HALKIN İKTİDARI ‘nı oluşturmak herkesin görevidir. Ya DEMOKRATİK CUMHURİYET, olacağız ya da MONARŞİK CUMHURİYET ‘ e vesile olacak bu genel seçim

Ülke bir yol ayrımında..

21 Ocak 2011 Cuma

CHP, SOSYAL DEVLET ve SAĞLIK SİSTEMİ

 

Küreselleşmenin baş temsilcisi AKP, neo-liberel politikalarını yaşama geçirme uğruna Sosyal Devlet olgusunu bitirme noktasına getirdi. Sosyal Güvenlik ‘te Eğitim ve Sağlık ‘ ta yaşanan eşitsizlik ve kurumsal tahribatlar henüz yeterince su yüzüne çıkmış değil. Biraz de tek başına iktidar olmanın avantajıyla, çoğu olumsuzluklar, AKP tarafından örtbas edilmektedir.

Sağlık Sistemi, tam bir çıkmazda. Aile Hekimliği Sistemi şimdiden iflasın eşiğinde. Tıp Fakülteleri, Sağlık Bakanlığının arka bahçesine dönüşmek üzere. Giderek kötüleşen Tıp eğitiminin yanı sıra bilimsellik tamamen rafa kaldırılmak üzer. Tıp Fakülteleri; öğretim üye ve öğrencileriyle diken üzerinde. Seslerini duyacak ne bir bakanlık, ne de bir hükmet var karşılarında.

Eğitim Sistemi ‘nde de durum farklı değil. Yurttaş, dershanelere para yetiştirme savaşımında. Laik eğitim süreci yerine teokratik eğitim anlayışı ikame edilmiş durumda. Zoraki din dersleri dayatması ile gündem meşgul edilmekte. Eğitimde, bölgesel dengesizlikler, eşitsizlikler sürüp gitmekte. Üniversitelerdeki “ Mali ve İdari Yönden Özerk Üniversite “ taleplerine, nerdeyse tank/tüfekle yanıt verilmektedir.

Yani, sistem şu noktaya taşınmaktadır:

“ Paran kadar sağlıklı yaşa “, “ Paran kadar eğitim al “,

O zaman, Devlet denilen bu mekanizma ne işe yaramaktadır ?

Anayasada tanımlanan “ Sosyal Hukuk Devleti “ nerede ?

Oysaki bizim gibi, toplumun % 25 ‘nin yoksulluk içinde olduğu, açtan insanların / çocukların öldüğü, milyonların sağlık ve eğitim haklarından mahrum kaldığı ülkelerde, SOSYAL HUKUK DEVLET kavramı çok daha önem arz etmektedir.

CHP ‘nin Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU göreve geldiği günden itibaren SOSYAL DEVLET kavramına gönderme yapmaktadır. Bu yaklaşım, Ülkemiz açısından çok önem arz etmektedir. Bu duyarlılık, sadece SSK ‘nın eski Genel Müdürü olmanın ötesinde, çeşitli bölgelerde bulunmanın, sıkıntıları bizzat yaşamış olmanın sonucu olsa gerek. AİLE SİGORTASI ve Sosyal Güvenlikte Reform ön görüleri, bunun kanıtı olsa gerek.

KILIÇDAROĞLU, Çağdaş Devlet ‘in Yurttaşlarına karşı olmasa olmaz yükümlülüklerinden söz etmektedir.

Bu yaklaşım, SORUMLU / HAK SUNAN DEVLET ve bunun karşısında ise ONURLU / HAK İSTEYEN YURTTAŞ kavramıyla örtüşmektedir. Bu, aynı zamanda Sosyal Demokrasinin evrensel ilkeleriyle de kesişmektedir.

CHP ‘ NİN SAĞLIK / SOSYAL GÜVENLİK HEDEFLERİ NE OLMALIDIR ?

Hiç kuşkusuz SOSYAL DEVLET ‘in yurttaşlarına, ana rahminden mezara kadar sunmakla yükümlü olduğu görevlerinin başında,“ Sağlıklı Yaşama Hakkı “ ve "Sosyal Güvenlik Hakkı “ gelmektedir. Aslında Anayasada bir temel hak olarak yerini bulmaktadır. Emekten ve Ezilenden yana bir sol parti olan CHP ‘den de bu anlamda beklentiler vardır.

O halde, CHP ‘ nin Sağlık ve Sosyal Güvenlik Hedefleri / Özet olarak, ne olmalıdır ? Başka bir deyişle, bu bağlamda CHP ‘den beklentilerin ana başlıkları şunlar olabilir mi ?

· Ana rahminden mezara kadar, “ Herkes İçin Sağlık “ ve “ Herkes İçin Sosyal Güvenlik” ilkesi doğrultusunda; her bireyin, Sağlıklı ve Dengeli bir Çevrede Refah içinde Yaşama Hakkı vardır. Bu hak sunulmalı ve geliştirilmeli ve izlenmelidir.

· Bu amaçla CHP iktidarında; Sosyal Güvenlik, Sağlık, Çevre ve Yerel Yönetimler Reformu bir bütünsellik içinde birlikte ele alınmalıdır.

· Devletin, Sağlık ve Sosyal Güvenlik’ teki mali katkısı etkin bir biçimde artırılmalıdır. Kamusal Sağlık Hizmetine ve Tıp Fakültesi Eğitim faaliyetlerine gerekli, idari ve mali destek verilmelidir.

· Sağlıkta temel göstergeler çağdaş standartlara kavuşturulurken; Ana, bebek, çocuk ölüm oranları Avrupa ülkeleri düzeyine çekilmelidir.

· Sağlık Sistemi Yapılanmasında, Merkezi Yönetimler daha çok, norm ve standartları belirlemeli ve etkin denetim işlevini yerine getirmeli; Yerel Yönetimler / Periferik Birimler ise hizmetten ve uygulamadan sorumlu olmalıdırlar.

· Sağlık Meslek Birliklerinin, Sağlık ve Sosyal Güvenlik Sendikalarının sistem içinde etkinlikleri ve katılımları mutlaka artırılmalıdır.

· Sağlık Hizmetlerinde, Merkezi Yönetim, Yerel Yönetim/Belediye ve Üniversite/Tıp Fakültesi birlikteliği ve eşgüdümü esas alınmalıdır. Sağlıklı Kentler Ulusal Bilgi Ağı oluşturulmalı; tüm kentlerimizde , Dünya Sağlık Örgütünün (WHO ) ön gördüğü norm ve standartlar gerçekleştirilerek, Avrupa Sağlıklı Kentler Birliğine entegre olunmalıdır.

· Ülkemiz, coğrafi koşullar, nüfus yoğunluğu ve ulaşım olanaklarına göre çeşitli “ Sağlık Bölgeleri “ne dönüştürülmelidir. Merkezi ve Bölgesel düzeyde “ Sağlık Üst Kurulları “ oluşturulmalı, ayrıca “ Halk Sağlık Meclisleri “ kurularak, sağlık hizmeti süreçlerine ve sağılığın korunup geliştirilmesi faaliyetlerine halkın katılımı sağlanmalıdır.

· “ Sağlık Bölgeleri “, o bölgede yaşayan yurttaşların başvuracağı en ileri tıp olanaklarını sağlayan, son teknolojiyi sunan Sağlık Kenti Yerleşkesi “ ni merkez olarak alacaklardır. Böylece, tüm ülke yurttaşları, Ankara, İstanbul ve İzmir ‘e taşınmak zorunda kalmayacaklardır. Söz konusu Sağlık Bölgeleri ve Sağlık Kenti Yerleşkesi, “ Ulusal Sağlıklı Kentler Ağı “ ile birbirlerine entegre edilmelidir.

· Koruyucu Sağlık ve 1. Basamak Sağlık Hizmetleri Devletçe ücretsiz sunulmalı ve vergilerle oluşturulan “Ulusal Sağlık Fonu” tarafından finanse edilmelidir. Bu hizmetlerin sunumunda Merkezi Yönetim / Sağlık Bakanlığı ile Yerel Yönetimler / Belediyeler eş güdüm içinde çalışmalıdırlar.

· Hasta Sevk Sistemi oluşturulurken, 224 sayılı Sosyalizasyon Modeli esas alınarak; bu model güncelleştirilmeli, toplumsal ve bölgesel gereksinimlere yanıt verecek biçimde yeniden örgütlenmelidir.

· “ İşci Sağlığı ve İş Güvenliği “ bağlamında, özellikle büyük sanayi sitelerinde ve organize bölge alanlarında, “ İş Yeri Hekimliği Hizmetleri “ ve “ Entegre Sağlık Hizmeti “ sunan İŞYERİ SAĞLIK BİRİMLERİ ayrı bir proje olarak ele alınmalıdır.

· Tüm Yurttaşlar, belirli aralıklarla ve düzenli olarak “ Periyodik Muayene “ lerden geçirilmelidir. Yerel Yönetimler / Valilik ve Belediyeler ile 1. Basamak Sağlık Hizmeti Sunan Birimler işbirliği içinde olmalıdırlar. Engellilerin, gençlerin ve yaşlıların , sağlık hizmetine ulaşması kolaylaştırılmalıdır. Sağlıkta Bakım Hizmetleri, diğer hizmetlerle entegre edilmeli ve çağdaşlaştırılmalıdır

· Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması faaliyetleri çok daha etkin kılınmalı ve Aşı üretimine ağırlık verilmeli ve üretilen aşılar yurttaşa ücretsiz sunulmalıdır.

· Çevre Sağlığı, Sağlıklı Gıda ve Sağlıklı Su gibi Koruyucu Sağlık Hizmeti faaliyetlerinde, Belediyelere ve Muhtarlıklara daha etkin görevler ve yetkiler verilmelidir. Bu süreçlerde halkın katılımına önem verilmelidir.

· Tüm yurttaşlar, ( Memur, İşçi, Esnaf ve Yeşil Kartlılar ), 2. ve 3 Basamak Sağlık hizmetleri açısından “ Ulusal Sağlık Sigortası Kurumu “ Kapsamına alınmalıdır. Sağlık Güvencesi olmayan Yeşil Kartlıların bu bağlamdaki sigorta primleri devlet tarafından, yani “ Ulusal Sağlık Fonu tarafından finanse edilmelidir. Başta engelliler olmak üzere, risk grubunda olup, sosyal ve sağlık güvencesi olmayanların, primleri yine devlet tarafından ödenmelidir.

· Ulusal Sağlık Sigortası Kurumuna; işçi ve işverenden kesilen, Hastalık, Analık, İş Kazası ve Meslek Hastalığı primleri aktarılmalıdır.

· 2. ve 3. Basamaktaki Hizmet ve Eğitim Hastaneleri; mali ve idari yönden özerk olmalı; ancak akademik ve eğitim faaliyetleri bakımından bölgesindeki en gelişmiş Tıp Fakültesi ile eşgüdüm ve işbirliği içinde olmalıdır.

· CHP iktidarında; gelirine ya da varlığına bakılmaksızın, herkes için ulaşılabilirlik, adalet, eşitlik, hakkaniyet, verimlilik, hizmette yerindelik ve gereklilik ilkeleriyle birlikte; Sağlık hizmetlerinde yüksek kalite, finansal sürdürülebilirlilik ve denetlenebilirlik ilkeleri de eşzamanlı olarak gerçekleştirilmelidir.

· “ Sağlıkta Katkı Payı ve Fark “ alınması eziyetinden, hasta, eczacı ve sağlık birimi kurtarılmalı ve bu uygulamaya son verilmelidir.

· AKP, dışarıdan gönderilen hazır reçetelerle yapılandırdığı Aile Hekimliği Sistemi ile 1. Basamak Sağlık Hizmetini bir anlamda özelleştirmiş; Koruyucu ve Geliştirici Sağlık Hizmetlerini ise tanrıya havale etmiştir. Kamu Hastaneleri Birliği üzerinden 2. ve 3. Basamak Kamu Hastanelerinin özelleştirilmesine zemin hazırlamıştır. CHP ‘nin hizmeti alan yurttaşlara ve hizmeti sunan sağlık çalışanlarına karşı yükümlülükleri olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

· “ Sağlıkta Dönüşüm ” modelin yarattığı tahribat ve yıkım giderilmelidir. Aile Hekimliği Sistemi’ nde giderek tırmanan çarpıklıklar ve Tıp Fakülteleri üzerinde kurulmak istenen baskı ve vesayete son verilmelidir. “ Performans Uygulamasında “ yaşanan tıbbi etik kurallarına aykırı uygulamalara da son verilmelidir. Piyasacı/Taşeron Sağlık Anlayışı yerine, Toplum Hekimliği felsefesinin bütüncül yaklaşımının ifadesi olan Kamucu/Sosyalleştirilmiş Sağlık Anlayışı egemen kılınmalıdır

· Önce teşvik edilen ve sektörde büyümeleri için her türlü kolaylık sağlanan yandaş Özel sağlık Kuruluşlarının dışında kalan, daha küçük ölçekli Özel Sağlık Birimlerinin sorunları ele alınmalı ve çözümlenmelidir.

· Kamusal yarar gözetilerek yapılan Özel Sağlık Yatırımları desteklenmeli. Ülkemizde “ Sağlık Turizmi Yatırımları ” teşvik edilmeli ve desteklenmelidir

· Hekimlik Meslek Kuralları ve Tıbbi Etik İlkelerine aykırı olarak; hekim üzerinde tesis edilen tüm baskılara son verilmelidir.

· Hastayı ,“ müşteri ”, Hastaneyi kar getiren bir “ İşletme “ gibi görmek, Sosyal Refah Devletinin ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu, neo- liberal yaklaşımlara son verilmelidir. Kamusal Sağlık Hizmeti etkin hale getirilmelidir.

· “ Sağlık Çalışanlarına Performans uygulaması “, Sağlık Çalışanlarının özlük/mesleki/demokratik ve insani Hakları ile Hasta Hakları ve Tıp Fakültelerinin bilimsel ve eğitimsel işlevleri gözetilerek yeniden düzenlenmelidir.

· “Sağlıkta Mecburi Hizmet “ yerine özendirici yöntemlerle hizmet daha etkin ve verimli kılınmalıdır.

· Sağlık Hizmetinin sunumundaki her türlü taşeronlaşmaya son verilmelidir.

· İlaç Sanayimiz desteklenmeli, Eşdeğer İlaç uygulaması etkin hale getirilmelidir.

· Tıp Hukuku ülkemizde çağdaş norm ve standartlara ulaştırılmalı. Hasta Hakları daha etkinleştirilirken; tedavileri esnasında zarar görenlere yönelik bir fon oluşturulmalıdır.

· Sağlıkta Zorunlu Mesleki Sigorta, devletin mali katılımı ve etkin denetimiyle ele alınmalıdır.

· Adli Tıp Kurumu, siyasetin vesayetinden çıkarılarak, mali ve idari yönden özerk ve sadece Üniversitelerden akademik personel desteği alan bir kuruma dönüştürülmeli ve merkezi Ankara olmalıdır.

· Ülkemizde, GDO ( Genetiği ile oynanmış organizma )’ ların üretimine ve tüketimine izin verilmemelidir.

· “ Sıfır Yoksulluk ve Sıfır Açlık “ CHP ‘nin temel ve önemli hedefi olmalıdır.

· Ulusal Aile Sigortası Kurumu ( ASKUR ) kurulması ve hak sahibi sigorta ailelere Vatandaşlık Hakkı Ödentisi bizzat kadına yapılması son derece yerinde bir hedeftir. Ancak bu yardımlar, diğer Sağlık, Sosyal Hizmet ve Sosyal Yardım programları ile desteklenmelidir.

· CHP iktidarında, “ Sokak Çocukları Sıfırlanması “ da temel hedef olarak görülmektedir. Tüm ülke çocuklarına, Aile ortamında ve Devletin korumasında birer iyi yurttaş olma olanakları sağlanmalıdır.

· Yaşlılara ve Engellilere Bakım ve Esenlendirme Hizmetleri; Merkezi Yönetim ve Belediyeler düzeyinde daha yaygın ve etkin hale getirilmelidir.

· CHP, Sosyal Politikalarının temel taşı olarak aileyi görürken; Ailenin büyüğü olan “ Emekli “ yi de ailenin ve toplumun temel direği, sosyal kaynaşmanın, dayanışmanın ve barışın temel öğesi olarak görmektedir. Bu bağlamda ve Sosyal Refah Devleti kapsamında, Emekli ‘ye refahtan daha çok pay verilmelidir. CHP iktidarında, Emeklilere yılda iki kez birer maaş ikramiye verilmeli ve Çalışan Emekliden kesilen “ Sosyal Güvenlik Destek Primi “ kesintisine son verilmelidir.

Yukarıda özet olarak arz edilen hususların bir kısmı, zaten CHP Parti Programında yer almaktadır. Ancak bir kısmı, naçizane benim görüşlerimi yansıtmaktadır.

Kuşkusuz yukarıda bir özet olarak sunulan ve Sosyal Devlet ‘in yükümlülükleri arasında bulunan bu hizmetlerin sunumunun örgütlenmesi, sağlığın finansmanı kadar önem arz etmektedir.

Ülkemizin farlı iklimlerin, değişik yoğunlukta yurttaşların oluşturduğu ve değişik yaşam koşullarının hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. Başta Sağlık olmak üzere, tüm hizmetlerin, merkezden planlanıp ve merkezin görev, yetki ve sorumlulukları çerçevesinde sunulması, hantallıktan başka bir şey değildir.

Kaldı ki CHP, Parti Programında yerelliğin yeniden tanımlanmasını “ yaparak; Yerel Yönetimleri güçlendirmesini, yetki ve sorumlulukların artırılmasını ön görmektedir. Dolayısıyla, Sağlık Politikalarının oluşturulmasında ve Sağlık Hizmetlerinin sunumunda, Yerel Yönetimlere yetki devri yapılması yerinde olur, görüşündeyim.

NİÇİN AVRUPA SAĞLIKLI KENTLER PROJESİ ?

Bize göre, DSÖ ‘nün Avrupa Sağlıklı Kentler Projesi çok önemsenmelidir. Çağdaş Sosyal Demokrat bir parti olma sürecinde CHP, Sağlık, Çevre, Kentli Hakları gibi evrensel ve insani organizasyonlarda yerini almalı; bu husustaki norm ve standartları ülkede yaşama geçirmelidir.

DSÖ ‘nün bu projesi, 1980 yıllarda, neo-liberal politikaların uygulanması sonucunda Dünya ‘da ve Avrupa ‘da; yoksulluk, şiddet, sosyal dışlanma, kirlilik, her yaştaki insanların karşılanamayan ihtiyaçları, evsiz insanlar ve göçmenler, sağlıksız yerleşim standardın altında olan barınma, orta ve genç planlaması, katılımcı çalışmaların eksikliği ve eşitsizlik gibi sorunların artması nedeniyle planlanmıştır. Bu proje çerçevesinde, Kentli Hakları bağlamında Sağlık, Sosyal Güvenlik ve diğer insani gereksinimler giderilmeye çalışılmış ve uluslar arası bir ağ oluşturulmuştur.

Nitekim, CHP Belediyelerinden, İzmir Büyük Şehir, Antalya Büyük Şehir, Aydın, Trabzon, Çankaya, Bakırköy, başta olmak üzere bazı belediyelerimiz Sağlıklı Kent Planı hazırlatarak, bu projede yerlerini almışlardır.

WHO (DSÖ) ‘ nün Sağlıklı Kentler Projesinde Yer Almanın Yararlarını Özetlersek ;

· Halk Sağlığı konularında bilinclenmek ve ilgili uluslararası hareketlerin bir parçası olmak,

· Milenyum 21 ilkeleri ve uygulamaları içindeki " Herkes İçin Sağlık" hedefinde yer almak,

· İçinde etkin uygulamaların geliştirileceği uluslararası bir ortam oluşturmak,

· Ortaklık projeleri için Avrupa fonu gibi ekstra kaynaklar için uygun güç sağlamak,

· Türkiye'deki Sağlıklı Kentler Ortaklığı çalışmalarını geliştirmek,

· Sağlık sorunları üzerine diğer üye şehirlerle bilgi ve uygulama deneyimi paylaşmak için bir ağ oluşturmak,

· Sağlık ve sağlıktaki hakça olmayan dağılımın sosyal etkileri ile ilgili araştırma ve geliştirmelere ulaşılabilmek,

· Kentte bütün tarafların, kent için katılımcı ve demokratik çalışma kültürünü geliştirmelerini sağlamak.

Sonuçta Sosyal Devlet, yurttaşlarını sadece hastalıklardan korumakla yetinmemeli, onların sağlıklarını geliştirerek ; bedensel, ruhsal, sosyal ve çevresel açıdan sağlıklı / özgür bireyler olmalarına olanak sağlamalıdır.

23 Aralık 2010 Perşembe

CHP ve AİLE SİGORTASI YA DA “ AİLE ESİRGEME KURUMU “

 

CHP Parti Programında “ Aile Sigortası ” diye söz edilmektedir. AİLE ESİRGEME KURUMU naçizane benim yakıştırmam…Düşünülen kurumsal yapıyı sanki daha iyi tanımlıyor.

Bilindiği üzere, Türkiye ‘nin üyesi oduğu İLO ( Uluslar arası Çalışma Örgütü ) ‘nun 102 sayılı Sözleşmesinin gereği ve Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ‘nin öngördüğü bazı sosyal ödeme kalemleri söz konusudur. Bunlardan, Hastalık, Analık, İş Kazası, Meslek Hastalıkları, Malullük, Yaşlılık, Ölüm, İşsizlik ve Aile Yardımı ‘ ndan oluşmaktadır. Bu husus, aynı zamanda Avrupa Sosyal Modeli / Hukuku’ nun gereği ve Sosyal Devlet olmanın temel koşuludur.

Bunlar içinde, “Aile Yardımları “ Ülkemizde kurumsal bir yapıya henüz kavuşmuş değildir. Ancak, CHP ‘nin iktidar hedefler arasında yerini almış durumdadır.

Avrupa Ülkeleri, bu sosyal güvenlik hizmetlerinin finansmanını üç bağlamda ele almaktadır: Sosyal Sigorta Primlerinden, Genel Bütçeden ( Toplanan Vergilerden ) veya bu ikisinin karışımı Karma bir model söz konusudur. Bizde ise, bu hizmetlerin finansmanında, süregelen “ primli sistem “ halen devrededir. Ayrıca, çeşitli kurumlarımızın bireye yönelik sunula gelen Sosyal Yardım ve Sosyal Hizmet faaliyetleri yürürlüktedir. Ancak yeni kurulacak Aile Sigortası Kurumu / Aile Esirgeme Kurumu, aileyi baz alan yeni bir yaklaşımdır. Genel Bütçeden yani toplanan vergilerden finanse edilmesi düşüncesi hakimdir .

Özellikle, 1980 ‘li yıllara gelinceye kadar Avrupa Ülkelerinin, Sosyal Güvenlik, Sağlık, Bakım Hizmetleri alanlarında, değil kendi yurttaşlarına; göçmen ve sığınmacılara bile, son derece nitelikli, zorunlu/asgari hizmetler sunduğunu bilmekteyiz. Bazı ülkelerde, bu asgari hizmetlere, ilaveten ek hizmetlerin ve sosyal programların da uygulandığı bilinmektedir. Özellikle, risk grubunda olan, çocuklara, kadınlara, engellilere, göçmenlere ve yoksullara yönelik pozitif ayrımcılığın yapıldığını görmekteyiz.

Hiç kuşkusuz, küreselleşmenin ve neo-liberal politikaların sonucunda Sosyal Devlet ‘ e ve dolayısıyla Avrupa Sosyal Modeli ‘ne yaptığı olumsuzluklar kaçınılmaz olmuştur. Ortaya çıkan Sosyal gerilemeler ve sosyal patlamalar karşısında; uluslar arası insani örgütler ve sorumluluk sahibi Avrupa hükümetleri devreye girerek, ortaya çıkan sosyal gerilemelere karşı bir dizi önlemler geliştirmişlerdir. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütünü (WHO ) öncülüğünde kurulan “ Avrupa Sağlıklı Kentler Ağı “ bu gereksinim ve sorumluluğun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

1990 ‘lı yıllara gelindiğinde; özellikle gelişmiş Avrupa ülkelerin göz ardı ettiği sosyal politikaları önemsemeye, aile odaklı politikaları devlet politikası haline getirmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Kendi Sosyal Güvenlik Sistemlerinde önemli tedbirler alırken; uluslar arası düzlemde de bir dizi önlemler almışlardır. Nitekim, 1992 yılında Avrupa Konseyi yerel yönetimler konferansında; “ Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu “ İle bu bağlamdaki temel şartları ortaya koymuştur. Bu şartlar, Merkezi ve Yerel Yönetimleri yükümlülük altına alan yaptırımlardan oluşmaktadır.

AB ülkeleri giderek; Bireysel Yardımlar veya Çocuk Yardımlarının yerine Aile Yardımlarını öne çıkararak, sosyal güvenlik politikalarının en temel öğesi olarak düşünmek zorunda kalmıştır. Bu gün, sosyal koruma harcamalarının kesilmesi durumunda AB Ülkelerinde hane haklarının % 40 ‘ı yoksul durumuna düşeceği tahmin edilmektedir.

Sosyal Refah Devleti hedefini önüne koyan Türkiye ‘de; bırakın asgari sosyal güvenlik / sağlık hizmetinin etkin bir biçimde sunulmasını; Ülke nüfusunun % 15 ‘nin üstü açlık, % 25,60 ‘ ün üzeri yoksulluk sınırında. Ulusal gelirin % 50 ‘lik dilimini, nüfusun %20 ‘ tüketirken; ülke nüfusunun % 20 ‘ sinin ( Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri ) ulusal gelirden aldığı pay sadece % 5 oranındadır. Ülkemizde, devletin Sosyal Güvenliğe katkısı halen yeterli düzeyde olmadığı bir gerçektir. ( DPT yayınları )

Dolayısıyla, Aile Ödenekleri yurttaşımız için hem bir hak, hem de bir zarurettir. CHP ‘ nin Sıfır Yoksulluk Projesi ‘nin temel bileşenini Aile Sigortası Kurumu/ Aile Esirgeme Kurumu’ nun yapacağı ödentiler oluşturmaktadır. Bu ödentinin doğrudan hane sahibesi / kadının adına bankaya yatırılması “ Onurlu İnsan / Özgür Yurttaş “ kavramına da uygundur.

Böylece “ Sadaka Devleti “ anlayışı, yerini “ Sosyal Refah Devleti “ anlayışına bırakacaktır.

Ancak, bu ödentiler, Merkezi ve Yerel Yönetimlerin diğer, Sosyal Hizmet, Sosyal Yardım, Öğrenci Bursu, Öğrenci Konaklaması gibi katkılarla da desteklenmelidir. Özellikle ailede risk grubuna ( engelli, bakıma muhtaç yaşlılar v. b ) dahil bireyler varsa, bu katkının kapsamı mutlaka genişletilmelidir. Yani Aileye yönelik destekleyici /güçlendirici sosyal politikalara önem verilirken; bu amaçla, istihdam politikaları, gelir dağılımı politikaları, eğitim politikaları, sağlık politikaları, sosyal güvenlik politikaları ve yerel yönetim politikaları birbirini tamamlayıcı /destekleyici bir anlayışla ele alınmalıdır.

Sonuçta, bu kapsamda Aile Yardımı alan, aile bireylerinin durumu uygun olanların bir an önce üretken hale getirilmesi, gerekli istihdamın yaratılmasıyla çalışma yaşamına dahil edilmesi, daha nitelikli ve refah içinde bir yaşam sürmesine olanak sağlayacaktır.

Toplumun geleneksel aile dayanışmasına ek olarak Sosyal Devletin yapacağı bu katkı, Ülkemizin Demokrasisine, Barışına, Eğitime, İnsan Hakları / Yurttaş Haklarına, Suç ve Şiddetin azalmasına, Sosyal Adalete, Yurt ve Çevre Bilincine de çok önemli katkılar yapacaktır.

“ Sıfır Yoksulluk “ hedefini önüne koyan CHP ‘ nin Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU ‘ nun şu söylemi çok, ama çok anlamlıdır :

“ CHP İktidarında, bu Ülke ‘de hiçbir çocuk, ama hiçbir çocuk aç olarak yatağa girmeyecektir. “

22 Aralık 2010 Çarşamba

CHP ve KIRSAL BELEDİYECİLİK

 

CHP ‘ nin tüm “ Ülke Coğrafyasını Belediyeleştirmek “ hedefi var. Kentliye sunulan tüm hizmetlerin aynısını kırsala, yani köylere ulaştırmak açısından çok önemli bir politika. Bu yaklaşım, CHP ‘ nin Çiftçiye, daha doğrusu köylüye uygulamayı düşündüğü stratejik planın da bir parçası. Bu vesileyle, kırsal kesimde yaşayan İnanlara sadece kaliteli, çağdaş hizmet götürmek değil, o yerleşim birimlerinde yatırım yaparak, istihdam yaratarak, insanları daha üretken kılmak, başka bir deyişle ; “ Köyleri kentleştirmek “ şeklinde ifade etmek olasıdır.

Dolayısıyla, kırsaldan kentlere göç etme istemi de bu suretle ortadan kaldırılmış olacaktır. Çünkü, KIRSAL BELEDİYECİLİK hizmetlerinin, diğer Sosyal Devlet hizmetleriyle entegre edilmesi ve bu birimlerde, CHP iktidarında Devlet Yatırımlarının gerçekleştirilmesi, bu Kırsal Bölgeleri birer cazibe merkezine dönüştürecektir.

Aslında CHP, Parti Programında da belirttiği üzere; iktidara geldiğinde yapacağı “ YEREL YÖNETİM REFORMU “ ile  “ YERELLİK ‘ i “ çağdaş açılımlarıyla yeniden tanımlarken; “ demokratikleşmeyi, modernleşmeyi, çağı paylaşmayı, insan onuruna saygıyı, eşitliği “ temel almaktadır.

CHP, Yerel Yönetimleri, yerel iktidar odakları olarak değil, yerel demokrasi odakları olarak görmektedir. Muhtarlık, İl Genel Meclislerini, Özel İdare Birimleri, Belediye ve Büyükşehir Belediyeleri’ nin gerçekten yeniden tanımlanmasına görev, yetki ve sorumluklarının gözden geçirilmesine gereksinim vardır. Bu Yerel Yönetim Reformunda özellikle muhtarlıklar çok önemli ve etkin bir konuma getirilecektir. Büyük bir coğrafyaya sahip ülkenin, merkezi ve yerel idareler arasındaki görev ve kaynak paylaşımın da yeniden düzenlenmesi gereklidir.

Öte yandan, Sağlık, Eğitim, Sosyal Güvenlik ve buna benzer hizmetlerin sunumlarında olduğu gibi Belediyecilik Hizmetlerinde de bir standardizasyon / norm birliğine, eşitliğe, kaliteye, erişebilirliğe, saydamlığa, elbette ihtiyaç vardır. Merkezi hantal yapının bu hizmetlerin sunumunda başarılı olması mümkün de değildir. Nitekim, kırsaldan kentlere göçmenin ve ülke nüfusunun 2/3 nün kentlerde yaşam savaşımı vermesinin arkasında, “ Kentlerde yaşamın daha kolay ve hizmetin daha nitelikli ve kolay ulaşılır “ olacağı beklentisi vardır.

AKP iktidarında uygulana gelen yanlış politikalarla, kırsal kesimde tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdüren üreticiler, üretemez olmuş; aldığı kredileri ödeyemez hale gelmişlerdir. Dolaysıyla köylerden kentlere göç daha da hızlanmıştır. Sosyal Devlet olgusunu da bitiren AKP, kırsal kesimde ve büyük kentlerin varoşlarına göç eden Anadolu insanına bir “ yoksullaştırma “ ve “ kullaştırma “ programı uygulamıştır adeta. Yatırım programları yerine “ Sadaka Programları “ uygulayarak; insan haklarını ve onurlu yurttaş kavramını da ihlal etmişlerdir.

Oysaki CHP, özgür insan ve bireyi öne çıkarırken, Sosyal Devlet olgusunu ve bunun yükümlülüklerini savunmaktadır.

CHP Parti Programında ; "Cumhuriyet Halk Partisi’nin yerel yönetim vizyonunun odağında insan merkezli bir kentsel ve toplumsal kalkınma anlayışı vardır. Yeni yerel yönetim düzeni; laik cumhuriyetin, ülke bütünlüğünün, çoğulcu demokrasinin, örgütlü toplumun, bireyin gelişmesinin, insan haklarının, bireysel kültürel haklara ve kültürel mirasa duyarlılığın, korunmaya muhtaçların, çevrenin ve tüketicinin korunmasının da güvencesini oluşturacaktır. Yerel yönetimlerin bu ilkeler çerçevesinde faaliyet gösterip göstermedikleri merkezi yönetim tarafından etkin bicimde denetlenecektir. Yerellik kavramı çağdaş boyutta yeniden tanımlanacak, yerel nitelikli hizmetlerin yetki ve sorumluluğu, üniter devletin gerekleri dikkate alınarak, ihtiyaç duyulan yerlerde kaynak ve araçlar da sağlanarak merkezi yönetim tarafından yerel yönetimlere devredilecektir. Bu düzenleme ile yerel konulardaki yetki ve sorumluğun büyük ölçüde yöre insanına bırakılması sağlanmış olacaktır. “ denilmektedir.

Aslında genel anlamda ; Merkezi İdare, norm ve standartları koyup, ülkesel politikaları, stratejik planları yapmalı ve denetlemelidir. Ama hizmeti büyük ölçüde yerel yönetimler yürütmelidirler. Bunun katılımcılığa, çoğulculuğa katkısının yanı sıra Demokrasi ‘mizin gelişmesi ve yaygınlaşmasına da hiç kuşkusuz katkısı büyük olacaktır.

CHP ‘nin Çağdaş / Sosyal Belediyecilik anlayışı; Eğitim, Çevre, Sağlık, Ekonomi, Kentsel Planlama, Kültür/Spor, Sıfır Suç ve Şiddet, Eşitsizlikler ve Sıfır Yoksulluk gibi temel bileşenler üzerine oturtulmaktadır. Yine CHP ‘nin sıklıkla dile getirdiği ve İLO ‘ nun 102 sayılı sözleşmesin ön gördüğü “ AİLE SİGORTASI “ kurumunun kurulması, özellikle KIRSAL kesimde yaşayan yurttaşlar için ayrı bir öneme sahiptir.

Bu anlamda, kırsal kesimde yaşayan ve tarım, hayvancılık, ve diğer dallarda üretim yapan köylülerin, CHP iktidarında,  gerçekten “ Memleketin Efendisi olacakları iddiası çok önemli olsa gerektir. Ama, İktidarı oluşturan da halkın kendisidir.

Kuşkusuz HALK İKTİDARI ‘ na gereksinim vardır.

CHP ve KIRSAL BELEDİYECİLİK


CHP ‘ nin tüm “ Ülke Coğrafyasını Belediyeleştirmek “ hedefi var. Kentliye sunulan tüm hizmetlerin aynısını kırsala, yani köylere ulaştırmak açısından çok önemli bir politika. Bu yaklaşım, CHP ‘ nin Çiftçiye, daha doğrusu köylüye uygulamayı düşündüğü stratejik planın da bir parçası. Bu vesileyle, kırsal kesimde yaşayan İnanlara sadece kaliteli, çağdaş hizmet götürmek değil, o yerleşim birimlerinde yatırım yaparak, istihdam yaratarak, insanları daha üretken kılmak, başka bir deyişle ; “ Köyleri kentleştirmek “ şeklinde ifade etmek olasıdır.

Dolayısıyla, kırsaldan kentlere göç etme istemi de bu suretle ortadan kaldırılmış olacaktır. Çünkü, KIRSAL BELEDİYECİLİK hizmetlerinin, diğer Sosyal Devlet hizmetleriyle entegre edilmesi ve bu birimlerde, CHP iktidarında Devlet Yatırımlarının gerçekleştirilmesi, bu Kırsal Bölgeleri birer cazibe merkezine dönüştürecektir.

Aslında CHP, Parti Programında da belirttiği üzere; iktidara geldiğinde yapacağı “ YEREL YÖNETİM REFORMU “ ile “ YERELLİK ‘ i “ çağdaş açılımlarıyla yeniden tanımlarken ; “ demokratikleşmeyi, modernleşmeyi, çağı paylaşmayı, insan onuruna saygıyı, eşitliği “ temel almaktadır.

CHP, Yerel Yönetimleri, yerel iktidar odakları olarak değil, yerel demokrasi odakları olarak görmektedir. Muhtarlık, İl Genel Meclislerini, Özel İdare Birimleri, Belediye ve Büyükşehir Belediyeleri’ nin gerçekten yeniden tanımlanmasına görev, yetki ve sorumluklarının gözden geçirilmesine gereksinim vardır. Bu Yerel Yönetim Reformunda özellikle muhtarlıklar çok önemli ve etkin bir konuma getirilecektir. Büyük bir coğrafyaya sahip ülkenin, merkezi ve yerel idareler arasındaki görev ve kaynak paylaşımın da yeniden düzenlenmesi gereklidir.

Öte yandan, Sağlık, Eğitim, Sosyal Güvenlik ve buna benzer hizmetlerin sunumlarında olduğu gibi Belediyecilik Hizmetlerinde de bir standardizasyon / norm birliğine, eşitliğe, kaliteye, erişebilirliğe, saydamlığa, elbette ihtiyaç vardır. Merkezi hantal yapının bu hizmetlerin sunumunda başarılı olması mümkün de değildir. Nitekim, kırsaldan kentlere göçmenin ve ülke nüfusunun 2/3 nün kentlerde yaşam savaşımı vermesinin arkasında, “ Kentlerde yaşamın daha kolay ve hizmetin daha nitelikli ve kolay ulaşılır “ olacağı beklentisi vardır.

AKP iktidarında uygulana gelen yanlış politikalarla, kırsal kesimde tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdüren üreticiler, üretemez olmuş; aldığı kredileri ödeyemez hale gelmişlerdir. Dolaysıyla köylerden kentlere göç daha da hızlanmıştır. Sosyal Devlet olgusunu da bitiren AKP, kırsal kesimde ve büyük kentlerin varoşlarına göç eden Anadolu insanına bir “ yoksullaştırma “ ve “ kullaştırma “ programı uygulamıştır adeta. Yatırım programları yerine “ Sadaka Programları “ uygulayarak; insan haklarını ve onurlu yurttaş kavramını da ihlal etmişlerdir.

Oysaki CHP, özgür insan ve bireyi öne çıkarırken, Sosyal Devlet olgusunu ve bunun yükümlülüklerini savunmaktadır.

CHP Parti Programında ; “ Cumhuriyet Halk Partisi’nin yerel yönetim vizyonunun odağında insan merkezli bir kentsel ve toplumsal kalkınma anlayışı vardır. Yeni yerel yönetim düzeni; laik cumhuriyetin, ülke bütünlüğünün, çoğulcu demokrasinin, örgütlü toplumun, bireyin gelişmesinin, insan haklarının, bireysel kültürel haklara ve kültürel mirasa duyarlılığın, korunmaya muhtaçların, çevrenin ve tüketicinin korunmasının da güvencesini oluşturacaktır. Yerel yönetimlerin bu ilkeler çerçevesinde faaliyet gösterip göstermedikleri merkezi yönetim tarafından etkin bicimde denetlenecektir. Yerellik kavramı çağdaş boyutta yeniden tanımlanacak, yerel nitelikli hizmetlerin yetki ve sorumluluğu, üniter devletin gerekleri dikkate alınarak, ihtiyaç duyulan yerlerde kaynak ve araçlar da sağlanarak merkezi yönetim tarafından yerel yönetimlere devredilecektir. Bu düzenleme ile yerel konulardaki yetki ve sorumluğun büyük ölçüde yöre insanına bırakılması sağlanmış olacaktır. “ denilmektedir.

Aslında genel anlamda ; Merkezi İdare, norm ve standartları koyup, ülkesel politikaları, stratejik planları yapmalı ve denetlemelidir. Ama hizmeti büyük ölçüde yerel yönetimler yürütmelidirler. Bunun katılımcılığa, çoğulculuğa katkısının yanı sıra Demokrasi ‘mizin gelişmesi ve yaygınlaşmasına da hiç kuşkusuz katkısı büyük olacaktır.

CHP ‘nin Çağdaş / Sosyal Belediyecilik anlayışı; Eğitim, Çevre, Sağlık, Ekonomi, Kentsel Planlama, Kültür/Spor, Sıfır Suç ve Şiddet, Eşitsizlikler ve Sıfır Yoksulluk gibi temel bileşenler üzerine oturtulmaktadır. Yine CHP ‘nin sıklıkla dile getirdiği ve İLO ‘ nun 102 sayılı sözleşmesin ön gördüğü “ AİLE SİGORTASI “ kurumunun kurulması, özellikle KIRSAL kesimde yaşayan yurttaşlar için ayrı bir öneme sahiptir.

Bu anlamda, kırsal kesimde yaşayan ve tarım, hayvancılık, ve diğer dallarda üretim yapan köylülerin, CHP iktidarında, gerçekten “Memleketin Efendisi “ olacakları iddiası çok önemli olsa gerektir. Ama, İktidarı oluşturan da halkın kendisidir.

Kuşkusuz HALK İKTİDARI ‘ na gereksinim vardır.



20 Kasım 2010 Cumartesi

CHP ‘nin ( H ) HALİ…

 

Bu sıralar CHP ‘ nin hal ve gidişi pekiyi.

Bu değerlendirmeyi yapanlar halktan insanlar. Yani halkın kendisi; her sınıfsal katmandan ve her kökenden , yurdum insanları.

Trakya ‘da ki ilginin benzerini Doğu Anadolu ‘da da görmekteyiz. Aynı ilgiyi ve sıcaklığı işçi, işveren kuruluşlarında, akademik kurumlarda; en önemlisi gençlerde de gözlemlemekteyiz.

Cumhuriyetin ilkeleri elbette önemli. Bu ilkeler CHP ‘nin de temel prensipleri. Ama CHP aynı zamanda “ Çağdaş Sosyal demokrat Parti “ olma iddiasıyla, Emek, Özgürlük, Eşitlik, Barış, Sosyal Adalet, Çevrenin Korunması gibi bir dizi evrensel ilkeyi de kendisine şiar edinmiş bir partidir.

Aslında CHP ‘nin “Parti Programı” incelendiğinde; daha fazlasını da görmek mümkündür.

Yani CHP Emekten / Ezilenden yana bir SOL parti…

Ülke ‘mizin temel sorunlarının çözümümde CHP ‘nin en önemli aktör olduğunu, bu Ülke ‘ nin aydınları ve toplumsal önderleri de kabul etmektedir.

O halde, niçin yıllardır bu Ülke ‘ de CHP değil de AKP iktidar ?

Bu soruya verilecek çok çeşitli yanıtlar olabilir, Değişik sosyal ve siyasal analizler de yapılabilir.

Biz sadece birinden, naçizane söz etmek istiyoruz : HALKÇILIK

İstanbul yerel seçimi, Kılıçdaroğlu ve Tekin ‘in bu anlamda bir saha çalışmasına dönüştüğü ve başarıyla sonuçlandığı bilinmektedir. İstanbul ‘u semt semt demeden dolaşarak, hatta insan insana yapılan görüşmelerin nasıl olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir.

Toplumun nabzını tutmak, yani bizzat HALK ‘a gitmek sadece parti politikalarını sunmakla sınırlı kalmıyor. HALK ‘tan öğrenilecek o kadar çok şey var ki..Sorunlar ve çözümler bağlamında…Üstelik dünyanın en güzel HALK ‘ ı bu coğrafyada.

Kılıçdaroğlu ve takım arkadaşları bu anlamda HALK ‘a vermiş yanını.

Bu ( Hal ) sürmelidir.

CHP, “ HALKIN İKTİDARI olma yolunda.. Yolu açık olsun…