23 Aralık 2010 Perşembe

CHP ve AİLE SİGORTASI YA DA “ AİLE ESİRGEME KURUMU “

 

CHP Parti Programında “ Aile Sigortası ” diye söz edilmektedir. AİLE ESİRGEME KURUMU naçizane benim yakıştırmam…Düşünülen kurumsal yapıyı sanki daha iyi tanımlıyor.

Bilindiği üzere, Türkiye ‘nin üyesi oduğu İLO ( Uluslar arası Çalışma Örgütü ) ‘nun 102 sayılı Sözleşmesinin gereği ve Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ‘nin öngördüğü bazı sosyal ödeme kalemleri söz konusudur. Bunlardan, Hastalık, Analık, İş Kazası, Meslek Hastalıkları, Malullük, Yaşlılık, Ölüm, İşsizlik ve Aile Yardımı ‘ ndan oluşmaktadır. Bu husus, aynı zamanda Avrupa Sosyal Modeli / Hukuku’ nun gereği ve Sosyal Devlet olmanın temel koşuludur.

Bunlar içinde, “Aile Yardımları “ Ülkemizde kurumsal bir yapıya henüz kavuşmuş değildir. Ancak, CHP ‘nin iktidar hedefler arasında yerini almış durumdadır.

Avrupa Ülkeleri, bu sosyal güvenlik hizmetlerinin finansmanını üç bağlamda ele almaktadır: Sosyal Sigorta Primlerinden, Genel Bütçeden ( Toplanan Vergilerden ) veya bu ikisinin karışımı Karma bir model söz konusudur. Bizde ise, bu hizmetlerin finansmanında, süregelen “ primli sistem “ halen devrededir. Ayrıca, çeşitli kurumlarımızın bireye yönelik sunula gelen Sosyal Yardım ve Sosyal Hizmet faaliyetleri yürürlüktedir. Ancak yeni kurulacak Aile Sigortası Kurumu / Aile Esirgeme Kurumu, aileyi baz alan yeni bir yaklaşımdır. Genel Bütçeden yani toplanan vergilerden finanse edilmesi düşüncesi hakimdir .

Özellikle, 1980 ‘li yıllara gelinceye kadar Avrupa Ülkelerinin, Sosyal Güvenlik, Sağlık, Bakım Hizmetleri alanlarında, değil kendi yurttaşlarına; göçmen ve sığınmacılara bile, son derece nitelikli, zorunlu/asgari hizmetler sunduğunu bilmekteyiz. Bazı ülkelerde, bu asgari hizmetlere, ilaveten ek hizmetlerin ve sosyal programların da uygulandığı bilinmektedir. Özellikle, risk grubunda olan, çocuklara, kadınlara, engellilere, göçmenlere ve yoksullara yönelik pozitif ayrımcılığın yapıldığını görmekteyiz.

Hiç kuşkusuz, küreselleşmenin ve neo-liberal politikaların sonucunda Sosyal Devlet ‘ e ve dolayısıyla Avrupa Sosyal Modeli ‘ne yaptığı olumsuzluklar kaçınılmaz olmuştur. Ortaya çıkan Sosyal gerilemeler ve sosyal patlamalar karşısında; uluslar arası insani örgütler ve sorumluluk sahibi Avrupa hükümetleri devreye girerek, ortaya çıkan sosyal gerilemelere karşı bir dizi önlemler geliştirmişlerdir. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütünü (WHO ) öncülüğünde kurulan “ Avrupa Sağlıklı Kentler Ağı “ bu gereksinim ve sorumluluğun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

1990 ‘lı yıllara gelindiğinde; özellikle gelişmiş Avrupa ülkelerin göz ardı ettiği sosyal politikaları önemsemeye, aile odaklı politikaları devlet politikası haline getirmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Kendi Sosyal Güvenlik Sistemlerinde önemli tedbirler alırken; uluslar arası düzlemde de bir dizi önlemler almışlardır. Nitekim, 1992 yılında Avrupa Konseyi yerel yönetimler konferansında; “ Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu “ İle bu bağlamdaki temel şartları ortaya koymuştur. Bu şartlar, Merkezi ve Yerel Yönetimleri yükümlülük altına alan yaptırımlardan oluşmaktadır.

AB ülkeleri giderek; Bireysel Yardımlar veya Çocuk Yardımlarının yerine Aile Yardımlarını öne çıkararak, sosyal güvenlik politikalarının en temel öğesi olarak düşünmek zorunda kalmıştır. Bu gün, sosyal koruma harcamalarının kesilmesi durumunda AB Ülkelerinde hane haklarının % 40 ‘ı yoksul durumuna düşeceği tahmin edilmektedir.

Sosyal Refah Devleti hedefini önüne koyan Türkiye ‘de; bırakın asgari sosyal güvenlik / sağlık hizmetinin etkin bir biçimde sunulmasını; Ülke nüfusunun % 15 ‘nin üstü açlık, % 25,60 ‘ ün üzeri yoksulluk sınırında. Ulusal gelirin % 50 ‘lik dilimini, nüfusun %20 ‘ tüketirken; ülke nüfusunun % 20 ‘ sinin ( Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri ) ulusal gelirden aldığı pay sadece % 5 oranındadır. Ülkemizde, devletin Sosyal Güvenliğe katkısı halen yeterli düzeyde olmadığı bir gerçektir. ( DPT yayınları )

Dolayısıyla, Aile Ödenekleri yurttaşımız için hem bir hak, hem de bir zarurettir. CHP ‘ nin Sıfır Yoksulluk Projesi ‘nin temel bileşenini Aile Sigortası Kurumu/ Aile Esirgeme Kurumu’ nun yapacağı ödentiler oluşturmaktadır. Bu ödentinin doğrudan hane sahibesi / kadının adına bankaya yatırılması “ Onurlu İnsan / Özgür Yurttaş “ kavramına da uygundur.

Böylece “ Sadaka Devleti “ anlayışı, yerini “ Sosyal Refah Devleti “ anlayışına bırakacaktır.

Ancak, bu ödentiler, Merkezi ve Yerel Yönetimlerin diğer, Sosyal Hizmet, Sosyal Yardım, Öğrenci Bursu, Öğrenci Konaklaması gibi katkılarla da desteklenmelidir. Özellikle ailede risk grubuna ( engelli, bakıma muhtaç yaşlılar v. b ) dahil bireyler varsa, bu katkının kapsamı mutlaka genişletilmelidir. Yani Aileye yönelik destekleyici /güçlendirici sosyal politikalara önem verilirken; bu amaçla, istihdam politikaları, gelir dağılımı politikaları, eğitim politikaları, sağlık politikaları, sosyal güvenlik politikaları ve yerel yönetim politikaları birbirini tamamlayıcı /destekleyici bir anlayışla ele alınmalıdır.

Sonuçta, bu kapsamda Aile Yardımı alan, aile bireylerinin durumu uygun olanların bir an önce üretken hale getirilmesi, gerekli istihdamın yaratılmasıyla çalışma yaşamına dahil edilmesi, daha nitelikli ve refah içinde bir yaşam sürmesine olanak sağlayacaktır.

Toplumun geleneksel aile dayanışmasına ek olarak Sosyal Devletin yapacağı bu katkı, Ülkemizin Demokrasisine, Barışına, Eğitime, İnsan Hakları / Yurttaş Haklarına, Suç ve Şiddetin azalmasına, Sosyal Adalete, Yurt ve Çevre Bilincine de çok önemli katkılar yapacaktır.

“ Sıfır Yoksulluk “ hedefini önüne koyan CHP ‘ nin Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU ‘ nun şu söylemi çok, ama çok anlamlıdır :

“ CHP İktidarında, bu Ülke ‘de hiçbir çocuk, ama hiçbir çocuk aç olarak yatağa girmeyecektir. “

Hiç yorum yok: